Taksim Gezi parkı #direngeziparkı

Emre

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
25 Ara 2007
Mesajlar
7,448
Tepki puanı
14
Puanları
38
Yaş
39
www.chiptuningtr.com
Diktatör olarak gören çok kendi tabanı dahil. Bülent Arınçın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kullandığı üslup ile çok çok az yapıcı olsaydı, ne olurdu? Ben söliyim olaylar buraya gelmezdi. Ben dedim yaparım, %49 küsür oy aldım herşeyi yapmaya, karışmaya hakkım var, yaparım olur görüşü çok yazık. İnanıyorum ki, Akp de kendi içinde oturup öz eleştiri yaparak bunu görür ve yeniden yapılanma ile %49 değil %99 oy alır. Burada particilik yapan bir hareket yok.

Akp yi savunan, diğer partilere yüklenen arkadaşlar, lütfen aralarından biri çıksın, Başbakanın bu tavırlarının yanlış, ülkeyi daha da gerginliğe sürüklediğini görsün ve söylesin. Olay bundan ibaret. Bunu çevremde söyleyen çok seçmeni var, sizde bunu görün. İyi yaptıklarını söyleyerek savunmaya çalışmak acizliktir. İyileri herkes alkışlıyor zaten, kötülerde ise destek olun lütfen. Bu ülke hepimizin, diğer %49-50 de benim kardeşim, abeyim.
 

semia

Bölüm Sorumlusu
Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
16 Nis 2009
Mesajlar
7,097
Tepki puanı
3
Puanları
0
Siteyi ziyaret et
Ben bu milletimize hayranım gülmekten öldüm...herşeyden her laftan birşeyler çıkarma sanatımıza bayılıyorum
anne.jpg

inaın gülmekten öldüm:maden:
 

batu-turk

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
381
Tepki puanı
0
Puanları
0
Siteyi ziyaret et
gerçekten bu olanlar karşısında çok üzgünüm söz konusu park için yapılan anlamlı ve bir o kadar da masum eylem bir gecede tam bir provokasyona çevrildi şimdi aklıma şu takıldı yazayım dedim ankaralılar bilirler güzelim AOÇ ne hale geldi önce yht için hemgeçit sonra başbakanlık konutu sonra yol genişletme çalışmaları ve en son yapılan köprülerle oraları mahvettiler neden o zaman böyle bir tepki olmadı da şimdi bunlar oluyor
 

astraopc

Yönetici
Moderatör
52-Ordu
Katılım
1 Nis 2010
Mesajlar
2,877
Tepki puanı
47
Puanları
48
Yaş
42
Siteyi ziyaret et
gerçekten bu olanlar karşısında çok üzgünüm söz konusu park için yapılan anlamlı ve bir o kadar da masum eylem bir gecede tam bir provokasyona çevrildi şimdi aklıma şu takıldı yazayım dedim ankaralılar bilirler güzelim AOÇ ne hale geldi önce yht için hemgeçit sonra başbakanlık konutu sonra yol genişletme çalışmaları ve en son yapılan köprülerle oraları mahvettiler neden o zaman böyle bir tepki olmadı da şimdi bunlar oluyor

Bardağı taşıran son damla diye bir sözümüz var biliyorsunuzdur inşallah . Ayrıca keske insanlar bu ben dedim olacak o kadarcilik karşısında daha önce uyansalardida AOÇ o hale gelmeseydi , devlet saga sola peskes çekilmeseydi .
 

kaderaniz

Kayıtlı Kullanıcı
07-Antalya
Katılım
3 Eyl 2007
Mesajlar
4,293
Tepki puanı
2
Puanları
38
Siteyi ziyaret et
bu gösterileri yapanlar neyi istiyor ?
Türkiye' de eksik olan ne?
fazla olan ne?

bu neyin siniri?

söyleyin bizde bilelim ?
bizde karşı çıkalım !

bizim burada olmayıp da
sizin oralarda olan ne ?

bu hükümet neyi getirdi ?
neyi bitirdi?
2003 den önce var olup da şimdi olmayan ne
hayatımızdan neyi götürdü

lütfen söyleyin

bizde öğrenelim.

Bu gösterileri yapanlar bu ülkede onların da yaşadıklarının kabul edilmesini istiyor. Aşağılanmak istemiyor. İsteklerinin dikkate alınmasını istiyor. Yatak odasından tutun da içkisine kadar karışılmamasını istiyor. Hayat tarzları ile din unsurunu kullanarak baskı olurşturulmamasını istiyor. Rahat olmak istiyor. Aslında bunu tam olarak size anlatamayız. Hayat tarzları arasında çok fark var çünkü. Şimdi size sevgilinizle denize karşı oturup birbirinize sarılarak birer bira içebilmek nasıl bir duygudur desem, anlamazsınız! Mesele büyük oranda budur!

Akepe son on yılda bizlerin hayat tarzları üzerinde böyle bir baskı oluşturdu işte. Rahat değiliz anlatabiliyor muyuz? Bir şey diyecek oluyoruz, duyulmuyoruz. Bir şey yapacak oluyoruz, çapulcu oluyoruz. Akepe karşıtı seçmen olarak hep 2. sınıf vatandaş muamelesi görüyoruz. Oysa başbakan seçimden sonra çıkıp herkesin başbakanı olacağını söylemişti... PEH!

Ayrıca işin siyasi boyutuna gelirsek yazacak çok şey var ama onları hiç karıştırmayayım çünkü bütün bunlar daha çok yukarıdaki yazdıklarımla ilgili.

En basitinden şöyle empati kuruverin:

Akepe karşıtı bir %50 olarak Taksim üzerinde söz hakkınız olduğunu anlatıyorsunuz. "Çatlasanız da yapacağız, karar verdik" diyor. Eylem yapıyorsunuz. Sabaha karşı polis tarafından çadırlarınız ateşe veriliyor. Birisi siz içindeyken evinizi yaksa ne hissedersiniz?

Şimdi çıkmış eylemler ne için diyorsunuz?
 

kaderaniz

Kayıtlı Kullanıcı
07-Antalya
Katılım
3 Eyl 2007
Mesajlar
4,293
Tepki puanı
2
Puanları
38
Siteyi ziyaret et
ben türkiye yaşıyorum
konyada yaşıyorum
cahilliğimizden sormuyoruz
sizin gibi youtube dende bilgi almıyoruz.
bizim tek padişahımız var ALLAH c.c.
sadece ona hesap veririz

körlük ,cahillik bilgisizlik degildir.bazen kör ;görün göremediğini görür

O halde Allah'tan korkun!

Sen devletsin devlet!

Halkın yanlış yapsa bile sen düzelteceksin!

Ateşe körükle koşmanın alemi nedir?

Youtube'u izleyin. İzlemediğiniz için bizleri anlamıyorsunuz. Çünkü yandaş medya sürekli olarak dini kullanarak yalan yanlış şeyler pompalıyor. Daha özgür olan medyayı takip biraz da bir şey kaybetmezsiniz.

Dikkat edin olaylar ne zaman biraz durulacak olsa padişah çıkıyor milleti bir tahrik ediyor, çapulcu diyor, tencere tava havası diyor, marjinal grup diyor, cart diyor curt diyor milleti tekrar galeyana getirmeyi başarıyor. Bir başbakan bunları yapsın ve sizler de bunu savunun! Sözün bittiği nokta!
 

Dunedain55

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
6 Eki 2009
Mesajlar
215
Tepki puanı
0
Puanları
0
Siteyi ziyaret et
ünlü gözlük markaları at gözlüğü mü çıkardı bizim mi haberimiz yok.. maşallah ucuza gidiyo heralde..
 

kaderaniz

Kayıtlı Kullanıcı
07-Antalya
Katılım
3 Eyl 2007
Mesajlar
4,293
Tepki puanı
2
Puanları
38
Siteyi ziyaret et

kaderaniz

Kayıtlı Kullanıcı
07-Antalya
Katılım
3 Eyl 2007
Mesajlar
4,293
Tepki puanı
2
Puanları
38
Siteyi ziyaret et
Erdoğan'ı seviyorsanız ona gerçekleri söyleyin

Tabii ki mesele sadece Gezi Parkı meselesi değil. Park meselesinin tetiklediği, fakat özünde gittikçe otoriterleşen ve toplumsal mühendislik projeleriyle herkesi kendine benzetmeye girişen bir iktidara yönelik tepki var.

Tepkiyi büyüten, demokratikleşme beklerken iktidarın ‘kimlik inşası'na yönelmesi.
Aslında Türkiye, son dönemde önemli bir normalleşme süreci yaşıyordu. On yıl öncesinin kısır tartışmaları büyük ölçüde tükenmiş, laiklik-dindarlık gibi yıkıcı bir tartışma bile geride kalmıştı. Başörtüsü sorunu pratik düzeyde bitmiş, toplumsal gerginliğin ve çatışmanın sembol konusu olmaktan çıkmıştı. Sonuçta, dindar ile laik yaşam biçimlerinin bir arada çatışmadan yaşayabildiği bir döneme ulaşmıştık. Başörtüsü de dindarlık da, hatta Alevilik ve laiklik de normalleşmeye, öteki tarafça doğal görülmeye başlanmıştı. Dahası, ‘Kürt sorunu'ndan Kürt barışına doğru yol almaya başlamıştık.
Böyle bir zeminde yeni anayasa yerine otoriter tınılar taşıyan başkanlık önerisi, çoğulculuk yerine çoğunluğun kimliğini, yaşam biçimini ve ahlak anlayışını devlet gücüyle azınlığa dayatan bir yeni ‘toplum mühendisliği' çıktı karşımıza.
Böyle bir ortamda Gezi Parkı tepkisini marjinal grupların ideolojik dogmatizmi veya kökü dışarıda komplolar olarak nitelemek çok yetersiz kalır.
Başbakan, muhalif görüş belirten veya hükümeti protesto eden herkesi ‘marjinal' olmakla itham ederken, asıl kendisinin artık ne kadar ‘merkez'i temsil ettiğini sorgulamalıdır. Söylem ve siyasetiyle Erdoğan ‘merkez'den uzaklaşmaya başlamıştır.
Muhaliflere karşı ‘onun yüz bintopladığı yerde ben 1 milyon insan toplarım' veya ‘biz yüzde elliyi evlerinde zorla tutuyoruz' sözleri bir ‘merkez partisi' liderinin söyleyeceği sözler değildir.
Ne parti ne de lideri 2002 ve özellikle de 2007 sonrası inşa ettiği ‘merkez' kimliği muhafaza ediyor. 27 Nisan günlerinde Menderes, Özal ve Erdoğan'ı aynı paranteze alıp ‘demokrasinin yıldızları' ilan eden görüntünün bugün maalesef bir karşılığı yok.
Ne Menderes'in ne de Özal'ın ‘toplum mühendisliği' projeleri vardı. Onların dertleri biraz kalkınma, biraz demokrasiydi. Kafalarında devlet eliyle ‘ideal toplum' kurma diye bir davaları yoktu. AK Parti bu yönüyle Menderes ve Özal çizgisinden hızla uzaklaşıp devlet kaynakları ve otoritesiyle siyaseten üzerine yaslanacağı kendi ‘ideal toplum'unu inşa etme gayretinde olan ideolojik bir parti kimliğine büründü. Ancak AK Parti tabanının en az üçte biri merkez sağın hizmet ve serbestiyet çizgisinden ‘kimlik ve toplum mühendisliği' pozisyonuna savrulan AK Parti'de durmakta zorlanacaktır.
Zorlanacaktır, çünkü Erdoğan bugün ne Menderes'e ne de Özal'a benziyor.
Toplum partiye benzemez, partide oluşan havayı siz tüm topluma yaymaya, partililerden gördüğünüz itaati tüm toplumdan beklemeye başlarsanız yanılırsınız. Olmaz... Toplum öyle yukarıdan aşağıya ‘disiplinize' edilecek bir şey değildir. Dün de değildi; zaten AK Parti'nin varlık nedeni de toplumu disiplin altında, tek bir görüşün egemenliği, birkaç kurumun vesayeti altında tutma girişimine gösterilen tepkiydi. Şimdi tüm toplumu, medyayı, iş çevrelerini parti disiplini altına almaya çalışmak doğru mu? Bırakın doğru olmayı, bu mümkün mü?
Ancak kapalı toplumlarda olacak durumlar söz konusu. Ankara'da hükümetle bir şekilde işi olan insanların neredeyse tamamının bir ‘resmî' bir de ‘özel görüşü' var. Hasbıhal ederken otoriterleşme eğiliminden, tek adam siyasetinden, dış politikanın yönetiminden şikâyet edenler televizyona çıktığında, gazeteye yazdığında, konferanslarda konuştuğunda ‘resmî görüşleri'ni anlatıyorlar. İnsanları ikiyüzlü olmaya zorlayan bir hava, hegemonik bir iktidar var. Düşüncelerini inandıkları gibi ifade edemeyenlerden oluşan bir ‘çevre'nin kimseye hayrı olmaz, başta da iktidara...
Erdoğan'ı seviyorsanız gerçekleri söyleyin ona.

http://zaman.com.tr/ihsan-dagi/erdogani-seviyorsaniz-ona-gercekleri-soyleyin_2096849.html

Bu germe ve kutuplaştırma hayra alamet değil

Türkiye’ye gerçekten büyük hizmetler yapan Başbakan Erdoğan, Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin oyların yarısını almasından bu yana, ne yazık ki, kimilerinin “güç kirlenmesi” dediği sendromu sergiliyor.

Bütün söz ve davranışlarıyla her istediğini yapabileceği, kimseyi dinlemek zorunda olmadığı mesajını veriyor. Başbakan’ın “teorisi”ni en iyi AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal özetledi: “Biz yüzde 50 oyla buraya geldik ve şimdi bunun gereğini yapıyoruz. Bunu kabul etmeyen birileri varsa hesabını sandıkta görürüz, burada değil.”
Bu zatın tarif ettiği “plebisiter demokrasi” ya da “çoğunluk diktatörlüğü” denilen rejimdir, yerleştirmeye çalıştığımız özgürlükçü demokrasiye kesinlikle aykırıdır. Gerçek demokrasi sandıkta hesaplaşmadan ibaret değildir. Gerçek bir demokraside seçimle işbaşına gelen hükümetin askerî–bürokratik vesayet altında tutulması elbette kabul edilemez. Ne var ki gerçek demokrasi, seçimle gelen hükümetin yetkilerinin, yurttaşların temel hak ve özgürlükleriyle, hukuk devletiyle sınırlı olduğu; elindeki gücü kötüye kullanmaması için Parlamento’daki muhalefet, bağımsız yargı, bağımsız medya ve sivil toplum tarafından denetlenip dengelendiği rejimdir. Hükümetin seçimden seçime değil, sürekli hesap verdiği rejimdir. Gerçek demokraside “milli irade”yi yalnızca seçimle gelen hükümet temsil etmez; iktidara oy verenler kadar vermeyenler de milli iradenin bir parçasıdır.
AKP halktan ülkeyi yönetme yetkisini almış olabilir ama bu yetkilendirme ne hükümete ne de Başbakan’a her istediğini yapması için açık çek anlamına gelmez. Başbakan, muhalif, eleştiren basını susturamaz… Medyayı yandaş patronlara peşkeş çekemez… Sosyal medyayı bela olarak göremez… Uludere faciasının sorumlularını “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde” kaybedemez… “Türk usulü başkanlık” adı altında otoriter bir rejim getirmeye kalkışamaz… Sayıştay denetiminden kaçamaz… Halkın üçte ikisinin istemediği nükleer santralleri yaptıramaz… Alkollü içki kullanan herkesi “ayyaş, alkolik” diye aşağılayamaz, sigara içen herkese “zehir odaları”nı gösteremez… Alevileri umursamadan 3. Boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim adını veremez… Deprem beklediği için açık meydanlara, betonlaştığı için nefes alacak yeşil alanlara ihtiyaç duyan İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’na (hele mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen) “Topçu Kışlası”, üstelik bir de cami yapacağım diyemez… Her türlü protesto gösterisini biber gazıyla, orantısız şiddetle bastırmaya kalkışamaz… Yüzbinleri “ben karşınıza 1 milyon çıkarırım” diye tehdit edemez…
Bütün bunları yaparsa, biriken tepkiler, geçen hafta içinde görüldüğü gibi, yalnız İstanbul’da değil, 60-70 şehirde iktidara karşı, hemen her çevre ve eğilimden yurttaşı bir araya getiren öfke patlamasına yol açar. Evet, bir kısım çevreler, tepkileri istismar edebilirler ve ediyorlar da... Ama bu, iktidarın artık demokrasiye yakışan, sınırlarını bilen, hesap veren, itirazları ve eleştirileri dikkate alacak şekilde davranması ihtiyacının gelip dayandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
AKP’nin sorumlu isimlerinin artık seslerini yükseltip, yorgunluk işaretleri veren Başbakan’ı toplumu germekten, kutuplaştırmaktan kaçınması gerektiği konusunda uyarmak zorunda. En büyük tehlike, barış sürecini akamete uğratma, askerî vesayeti geri getirme çabasında olan çevrelerin, iktidarın keyfileşme ve otoriterleşme eğilimlerini fırsat bilmeleri. Anlaşılmaz olan, Sayın Başbakan’ın büyük bir iç barış inisiyatifine öncülük ederken, barış sürecinin dostlarını olabildiğince birleştirme, düşmanlarını olabildiğince tecrit politikası uygulaması gerekirken, bunun tam tersini yapıyor olması. Hayret doğrusu. s.alpay@zaman.com.tr

http://zaman.com.tr/ihsan-dagi/erdogani-seviyorsaniz-ona-gercekleri-soyleyin_2096849.html

"saman" okuyacağımı hiç düşünmezdim.

Sanırım birileri halkın karşısında durulamayacağını anladı ve yeni birilerini buldu.
 
Üst