Müslümanlar (temelde arap dunyası)neden beynini kullanmıyor

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

osman duman

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
14 Tem 2013
Mesajlar
613
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Siteyi ziyaret et
acımışda vermiş, petrol olmasa araplar 3000 yılında bile bok icinde taş devrinde yaşarlardı.
 

selo06

Banlanan Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
19 Haz 2009
Mesajlar
1,431
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Siteyi ziyaret et
heh bide oyle bi avuntu var,il muslumanlar bulmus aslinda :D Çok guzel yazmssnz nadir abi osman abi,fazlasyla katlyorum size
 

ndipi

Bölüm Sorumlusu
Yönetici
Moderatör
Bilgi Girilmemiş
Katılım
16 Haz 2009
Mesajlar
21,572
Tepki puanı
9
Puanları
38
Yaş
49
www.engelsizdostlar.com
Ya arkadaşlar şöyle bir bakmak gerek Müslüman bir ülke de teknoloji bakımından bir gram ileri de olanı var mı? İran vardı az buçuk adamın canına ilk ot tıkayan ülke olarak Türkiye vardı. Dahası var mı?
 

Flea_

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
9 Tem 2012
Mesajlar
3,982
Tepki puanı
1
Puanları
0
Siteyi ziyaret et
Türkler etçil, hırslı ve gözü kara, istikrarlı zeki bir ırktı, şuan ülkemizin türk ırkından olduğunu sanan arkadaşlarımız tabi vardır ancak Türklerin araplaştığı ve müslümanlaştığı için her şeyini kaybettiğini anlatmaya kalksak forum birbirine karışır. Araplar pislik bir ırk, ırkçı değilim ancak araplardan hiç haz etmiyorum, filistinde olanlara zerre kadar üzülmüyorum, boykot saçmalıklarına çok gülüyorum vesaire...Bir de gerçek müslüman olma hadisesi var, nedir kriterleri bilinmez ama türlü pisliği yapan müslümanları müslümandan saymayıp gerçek müslümanlık diye bir tez ortaya atılır hep islamiyetin çok güzel birşey olduğu yazılır. Dinde zorlama yoktur ancak müslüman olmazsan öldürürüz çelişkileriyle islamiyetin bir hoşgörü dini olduğu falan filan :D
Konu yine dağıldı ancak ana fikir ; İslam alemi, öncelikle insan olmayı beceremeyen ancak dindar olmaya çalışan gerzek arap kırması müslümanlarla doludur. İnsani vasıfları olmadan sevap points kazanmaya çalışan insan, tam bir insan değil sadece yapmacık bir köledir. Din'i katli vacip kılması içi araç olarak kullanan pisliklerdir...

---------- Yeni Mesaj eklenme zamanı: 02:44 ---------- Önceki Mesaj zamanı: 02:41 ----------

Ya arkadaşlar şöyle bir bakmak gerek Müslüman bir ülke de teknoloji bakımından bir gram ileri de olanı var mı? İran vardı az buçuk adamın canına ilk ot tıkayan ülke olarak Türkiye vardı. Dahası var mı?

Abi İran modern bir islam ülkesiyken ayetullah hümeyni den sonra mokokoya uğramış berbat bir ülke haline geldi. 1950li yılların iranlı hatunları dünya geneline kafa atarcasına güzel ve kültürü görünüşüne vurmuş kadınlardı, şuan çuval gibi geziyorlar, ezildiler ve bu duruma alıştılar. Teknoloji zaten hak getire, AK-47 ve allah allah baraları en büyük teknolojileri :D
 

osman duman

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
14 Tem 2013
Mesajlar
613
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Siteyi ziyaret et
Katar ve suuidiler neden sessiz, devlet halkına deli gibi para dagıtıp agızlarını kapatıyor.
Bizim halkımız ise osmanlı gerzekliginden beri gelen BİAT kültürü yüzünden liderlerine
ölümüne inanıyor. TAMAM İNANILCAK lider var birde İNANILMAYACAK var. Mesela FATİH SULTAN MEHMET , bu adamla bir RTE sizce kıyad götürür mü. Biri çığır ve çağ açmış biri
, öte yandan bakıyorsun baskasıda kendi çağını yaşıyor.

Ben şunu anlamıyorum zerre kadar ALLAH korkusu olan birinde bu hırs olmazdı. CUNKU hırs ve kendini begenme şeytanın en büyük meziyetlerindendir.

GÖSTERİŞ İÇİN İBADET ETMEYE ÇAĞIRIR
(sürekli imamhatip acma, cami acma, tv kameraları önünde camiye gitme)

AYETLERDEN UZAKLAŞTIRMAYA ÇALIŞIR
(konuşmalarda ayet kullanmadan sadece kesin olmayan
hadisleri örnek gösterme)

DUYGUSALLIK TELKİN EDER
(pkk ailelerinin evinde göz yaşı döken timsahlar)

DETAYLARA DALDIRIR
(yok 3. köprü yok yeni istanbul, yok kanal istanbul....daha bircok örnek)

İSRAFA TEŞVİK EDER
(sürekli olarak ithalat ile ülkeye gelen yabancı teknolojiler)

ARA BOZMAYA ÇALIŞIR
(bize oy vermeyen bizden degildir, ya bizdensin ya degil
diyip meydanlarda bagıranlar)


ALLAH ADINI KULLANARAK SAPTIRMAYA UĞRAŞIR
(sürekli olarak ALLAH ve DİN deyip insan aklını bulandıran
tv lere 1 ayına 600.000 tl alan din tüccarlarına izin veren)

BOŞ VAADLERDE BULUNUR
(yapcaz, etcez , dunya devi olacaz, musluman ulkelerin lideri olacazz)

KURUNTULARA VE KUŞKULARA DÜŞÜRÜR
(herkes kötü, herkes bizi bitirmeye calısıyor...)

Yalancı ve yemincidir
(surekli olan yemin bilah eden yalanları ortaya cıkınca
montaj diyen ve yapmadıgına yemin eden)

Ya bu özellikler ve şeytanın diger ozellikler size
cok tanıdık gelmiyormu ? Yani başımızda olan birine benzemiyormu

FAZLA VE KONTROLSÜZ GÜC İNSANI KONTROLUNU KAYBETTİRİR,
 

tasmaniandevil

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
6 May 2011
Mesajlar
6,055
Tepki puanı
0
Puanları
0
Siteyi ziyaret et
Ohh maşallah, arkadaşlar nede güzel içlerindeki din düşmanlığını kusmuşlar, rahatlamışlar. Her başlığın altında illaki bu kusma işini yapmadan duramıyor musunuz? Adam size Araplar neden akıllarını kullanmıyor diye soruyor, yazdıklarınızı bi okuyun, pardon kustuklarınızı. Adam şu parti ne yapmış, bu parti ne yapmış yazmamış. Eleştiri yapmayı bile bilmiyorsunuz gelmiş ilerlemekten bahsediyorsunuz. Dünya realitelerinin farkına varın, yahudi toplumu bizleri at gözlükleri ile birbirimize düşman ederken, tüm dünyanın değerli cevherlerini kendi ülkelerine akıtıyorlar. Biz bu kavgalar eşliğinde, yahudiler tarafından seçilmiş kukla yöneticilerimizle, yapay gündemlerimizle uğraşırken adamlar tabiki çağ atlar. Bırakın artık bu kişilerin dinine inancına yaşama hürriyetine olan takıntılarınızı. Asıl sorunlara odaklanın.
 
Son düzenleme:

bacadir68

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
4 Eyl 2007
Mesajlar
7,785
Tepki puanı
11
Puanları
38
Yaş
38
Siteyi ziyaret et
Arkadaş meydan burası değil. Sizleride siyasi arenada görmek isteriz. Derler ki bekara avrat boşamak kolay! Önce bir yerlere gelin sonra ahkam kesin. Dürüstlük dediğiniz şey boş yerde değil eline güç geçtiği zaman belli olur bunu untmayın. Bugün birileri hakkında atıp tutanlar eminim kendileri o mevkiye gelince ki gelebilirlerse devleti çulsuz bırakırlar. Ha bu arada ülke kutuplaşıyor diyenlerede iki çift sözüm var. Bu kutuplaşma neden hep tek taraflı oluyor?
 

osman duman

Kayıtlı Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
14 Tem 2013
Mesajlar
613
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Siteyi ziyaret et
Araplar basta musluman ulkelerin cogu BENCİL ve PARAGÖZ ki bence aslında musluman ruhu icinde olmayan liderler yüzünden oluyor. İster katar olsun ister suudi yada bizim ulkemiz. Sonuc aynı, başa gecen hemen BİZLER ve DİGERLERİ diye ayırımını yapıyor.
Gecmişdekiler BAŞÖRTÜLÜ, BAŞÖRTÜSÜZ demişti, bunlar BİZ DİNDARIZ dediler hatta gerekirser KİNDARIZ dediler. İlk dönem yumuşak, sonra orta derece ama son dönemde şidetli bir KARŞIMCILIK, KARŞICILIK, ABD'nin dedigi gibi YA BİZDENSİN YA TERÖRİST, bizimkilerde ya bizdensinya PARALEL diyorlar hemen. Alevileri yada diger insanlar hemen
dışlanıyorlar yada öyle bir ortam yaratılıyor. Ulkenin degerleri ayaklar altına alınıyor.
Daha birkacsene önce derdest edilen birileri şimdi ulkeyi tehdit ediyor kodesinden.
ve siz hala DİN 'den bahsediyorsunuz. Ateistlerin bir lafı vardır

DİN DUNYANIN EN GUCLU AFYONUDUR, birkez aldınmı uyanman zor olur derler.

harbiden cok haklıymış adamlar

---------- Yeni Mesaj eklenme zamanı: 16:36 ---------- Önceki Mesaj zamanı: 16:35 ----------

Kur'an Nasıl Değişti?
...........................................

Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafinda yok.

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" bugünkü Kuran'da yoktur. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: İb Ebi Davud, Leiden 1937, yay.,s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulûm-il Kuran).

Kuran Nasıl Derlendi?
Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı.

Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez Halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi.
Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyorama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129.ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu.

Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı:
Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..)
Ezber bilenlerin bellekleri.
Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-Ass anlatıyor:
Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

İkinci hadis: Enes anlatıyor:
"Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor:
"Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 2465. Hadis.)

Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.)

İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. (Suyuti, El İtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.)

El İtkan'dan daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El İtkan, 95-9ö.)

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

Kuran İkinci Kez Derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!"

Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi.

Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: "(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.)

Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

İleri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı.

Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir?

Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (Itkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

Birinci Derlemenin Yakılmasındaki Amaç:
Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: "Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.)

Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?

Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil:
Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki: "Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor...

Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el İtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları.

Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var.

Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır.Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır.

Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor.

Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?

Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir.

(Turan Dursun'un bu makalesinin üzerinden geçen sürede, 2000 yılına gelindiğinde, Yemen'deki Ulu Cami'de yapılan restorasyon çalışmaları sırasında dünyanın en eski Kuran'ının bulunduğu The Guardian gazetesinin haberinde açıklanmıştır. Bu Kuran üzerinde yapılan incelemeler, günümüzdeki Kur'an'ı tutmadığını göstermektedir. )

Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.

Ayrıca, Kuran'ın okunuşundaki farklar da, tek bir Kuran olmadığının göstergesidir. Nitekim, İsmail Cerraoğlu'nun, Ankara 1971 baskılı "Tefsir Usulu" adlı kitabının 90-110.sayfaları arasında, Islam kaynaklarından aktarılan bilgiler de şöyle:

"Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. Birincisinde "ya"ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "mürâdiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzû" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'nâ" yerine,"halelnâ" diye okurdu. (Bkz.Sf.95). Aynı kitapta, gösterilen kesimde başka örnekler de görülebilir.

Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

İsmail Cerrahoğlu'nun da kitabında yer verdiği (Bkz. aynı kitap, s.93-94) bir olay çok ilginçti bu konuda. Aktarıldığına göre, bir gün Hizam oğlu Hakim Oğlu Hişam, Furkan suresini okumaktadır. Ömer dinler, bakar ki, Hişam bu sureyi Muhammed'in kendisine öğretip okuttuğundan başka türlü okuyor. Ömer öfkelenmiştir:

"-Bu sureyi sana böyle kim belletip okuttu?"

"-Peygamber!"

"-Yalan söylüyorsun. Çünkü, Peygamber bu sureyi bana senin okuduğundan başka türlü okuttu."

Ömer bu tartışmayı yaparken, Hişam'ın yakasına sarılmıştır. Sonra, adamı alıp Peygamber'e götürür.

"-Bu adam, senin bana okuttuğundan başka türlü okuyor Furkan suresini."

"-Yakasını bırak da adamın okuduklarını ben de dinleyeyim."

Ömer yakasını bırakınca, Muhammed adama döner:

"-Hişam, haydi oku, bir de ben dinleyeyim, Furkan suresini nasıl okuyorsun?"

Hişam, Furkan suresini, kendisine öğretildiği gibi okur. Sonra, Muhammed, "-Bu sure bana böyle indi." der. Muhammed, aynı sureyi bir de Ömer'e okutturur. Ömer'inki için de aynı şeyi söyler. Yani, ikisininkini de doğru bulmuştur. Sonra da şöyle der:

"-Kuran yedi harf (yedi türlü) indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, Kur'an'ı ona göre okuyun. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Husûmât 4; Tecrîd, hadis no: 1766; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Salâti'l-Müsâfirîn/270, hadis no:818)

Bu hadis, Hişam'ın okuduğu Furkan suresi ile, Ömer'in okuduğu Furkan suresinin çok çok başka olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu hadise göre, Muhammed, kavgayı tatlıya bağlıyor, "Kur'an'ın yedi çeşit indirildiğini" ve herkesin başka türlü okuyabileceğini söylüyor. Yani Kur'an'ı türlü biçimlerde öğrenip okumayı serbest bırakıyor. "Başkalık"sa, hadisten de kolaylıkla anlaşılacağı gibi, "okunuş"ta değil, "okunanlar"dadır. Yoksa, Ömer'in o denli öfkesinden söz edilebilir mi?

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Bütün bunlar karşısında, yine "kuran, Peygamberden bu yana olduğu gibi ve bir harfi bile değişmeden gelmiştir, denebilir mi?

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

Yararlanılan İslami Kaynaklar:
Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi,
Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran,
Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El İtkan Fi Ulumi-l,Kuran,
Müslim E's-Sahih (Arapça),
Ebu Davud

Kaynak:
Turan Dursun, Din Bu, 1.cilt, Kaynak Yayınları, 10.baskı, sayfa 78-89.
Turan Dursun, Din Bu, 3.cilt, Kaynak Yayınları, 6.baskı, sayfa 187-189


10426102_733609690016185_5635367989301629741_n.jpg



israillerin araplara söyleyecegi en guzel söz bu olsa gerek

1937435_616307781815714_8629026778301680610_n.jpg


onlarda İMAN gucu derler, dua etsinler bu dunyada hala birsekilde denge var
yoksa o 1 milyar musluman ulkeler 10 tane nukleer fuzeye bakar yokolur toz olurlar.
 

selo06

Banlanan Kullanıcı
Bilgi Girilmemiş
Katılım
19 Haz 2009
Mesajlar
1,431
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Siteyi ziyaret et
Arkadaş meydan burası değil. Sizleride siyasi arenada görmek isteriz. Derler ki bekara avrat boşamak kolay! Önce bir yerlere gelin sonra ahkam kesin. Dürüstlük dediğiniz şey boş yerde değil eline güç geçtiği zaman belli olur bunu untmayın. Bugün birileri hakkında atıp tutanlar eminim kendileri o mevkiye gelince ki gelebilirlerse devleti çulsuz bırakırlar. Ha bu arada ülke kutuplaşıyor diyenlerede iki çift sözüm var. Bu kutuplaşma neden hep tek taraflı oluyor?

isteyen araplarla ilgili firini syler dşnce ozgrlğ aham esme değil :D

Ohh maşallah, arkadaşlar nede güzel içlerindeki din düşmanlığını kusmuşlar, rahatlamışlar. Her başlığın altında illaki bu kusma işini yapmadan duramıyor musunuz? Adam size Araplar neden akıllarını kullanmıyor diye soruyor, yazdıklarınızı bi okuyun, pardon kustuklarınızı. Adam şu parti ne yapmış, bu parti ne yapmış yazmamış. Eleştiri yapmayı bile bilmiyorsunuz gelmiş ilerlemekten bahsediyorsunuz. Dünya realitelerinin farkına varın, yahudi toplumu bizleri at gözlükleri ile birbirimize düşman ederken, tüm dünyanın değerli cevherlerini kendi ülkelerine akıtıyorlar. Biz bu kavgalar eşliğinde, yahudiler tarafından seçilmiş kukla yöneticilerimizle, yapay gündemlerimizle uğraşırken adamlar tabiki çağ atlar. Bırakın artık bu kişilerin dinine inancına yaşama hürriyetine olan takıntılarınızı. Asıl sorunlara odaklanın.

Araplar sevmeme din düşmanlıığımı?
İsrail bunu nasil yapiyor? Şuan yönetimdeki partiden dolayı ;)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst